Çebi Ailesinin Saygı Değer Üyesi,
Aşağıdaki bölüm değerli akrabamız Mehmet Çebi'nin hazırladığı İsmailçebi'ler Sülalesi Soyağacı adlı eserin önsözünden. Kendisine çalışmalarından dolayı tüm akrabalarımız adına teşekkür etmeyi borç bilmekteyiz.
Mehmet Çebi kimdir? Bilgi için lütfen tıklayınız...
ÇEBİ SÜLALESİNİN TARİHÇESİ
Saygıdeğer akraba dost ve kardeşlerim. Bu kitabın yazılımı, önce bir merakla başlamış olup daha sonraki yıllarda tamamen bir hobi haline gelmiştir. Çocukluğumdan beri akrabalarımız arasındaki bağlantı ve ilişkileri hep merak etmişimdir. Çünkü soyadımızın çok yaygın olması ve Türkiye'nin her ilinde karşımıza çıkması çok ilgimi çekiyordu.
1985 Yılından itibaren Çebi'ler arasındaki akrabalık ilişkilerini araştırmaya ve incelemeye karar verdim. Araştırmalarım sırasında birçok Çebi gruplarının olduğunu gördüm. Bu gruplardan benim tespit ettiklerim bulundukları kasaba ve köylere göre şu şekildedir.
|
İlçe
|
Köy(eski adı)
|
Köy(yeni adı)
|
1-İsmail Çebiler
|
Araklı
|
Yarakar-Makavla
Vizara-Gadavul
|
Yolgören-Petekli
|
2-Hasan Çebiler
|
Araklı
|
Konakönü
|
Konakönü
|
3-Yakup Çebiler
|
Araklı
|
Zanike-Pirgi
|
Taşönü
|
4-Hüseyin Çebiler
|
Araklı
|
Marzuba
|
Kaymaklı
|
5-Bekir Çebiler
|
Araklı
|
Marzuba
|
Kaymaklı
|
6-Ali Çebiler
|
Araklı
|
Huğra
|
Üzümlü
|
7-Hamza Çebiler
|
Araklı
|
Gucara-Pervane
|
Pervane
|
8-Asım Çebiler
|
Sürmene
|
Cigoli
|
Köprüüstü-Aşağıçavuşlu
|
9-Ahmet Çebiler
|
Sürmene
|
Soğuksu
|
Soğuksu
|
10-Gül Çebiler
|
Araklı
|
Os
|
Turnalı
|
Bu grupların kendi aralarında akrabalık ilişkileri olup olmadığını bilemiyorum. Yaptığım araştırmalarda İsmail Çebi’lerle diğer gruplar arasında 1600 yıllarına kadar bir bağlantı görülmüyor. Fakat daha öncesiyle ilgili daha detaylı bir araştırma gerekiyor. En son elde ettiğimiz bilgilere göre 630 yılarında yaşayan Çebi Han ‘a (Çebi Prensi) kadar gidilmektedir. Bu konuyu daha sonra açıklayacağım. Bu kitapta 1600 yılından sonra yaşayan İsmailçebi'ler sülalesinin akrabalık ilişkileri ve bağlantıları incelenmiştir.
Bu konuyla ilgili merakım, önce annem ve babamdan başladı. Çünkü annem ve babam aynı soyadı taşıyordu. Araştırmalarıma yakın akrabalarımla devam ettim. Zonguldak'ta akraba çevremiz sınırlı idi. Daha geniş bilgi için araştırmaya kökenimizin başladığı Araklı'dan devam etmem gerekiyordu.
Yaz tatillerimde akrabalarımı, çocukluğumun geçtiği yerleri ve ata topraklarını görmeye Araklı’ya gittiğimden, yine bir yaz tatilimde konu ile ilgili düşüncelerimi yakın akrabam olan Av. Cengiz Çebi'ye açtım. Cengiz'de bu konuyla ilgisi olduğunu ve babası Ömer Hoca ile ağabeyi Nafık'ın da bu konuda detaylı bir çalışmaları olduğunu söyledi.
Büyük bir merakla bu çalışmaları görmek istediğimi söyledim. Cengiz, soyağacımızla ilgili olarak yapmış oldukları çalışmayı getirdiğinde, bu muazzam araştırma beni hayrete düşürmüştü. Çünkü yaklaşık 300-350 yıllık tarihimizin ana iskeleti hemen hemen hiç şaşmadan çıkarılmıştı. Daha sonraki çalışmalarımda bunu teyit edecektim. Cengiz'in elindeki soyağacının birçok eksiği bulunuyordu. En büyük eksikte soyağacında bayanların olmayışı idi. Kadınlar soyağacına hiç yazılmamıştı. Uzun yıllar süren araştırma ve incelemelerimle, ben de bu eksiği tamamlamaya çalıştım. Çünkü annelerimizi, teyzelerimizi, halalarımızı, ninelerimizi soyağacında göremezsek bu çok büyük bir haksızlık olmaz mıydı
Daha sonra Cengiz'le beraber ana şema üzerinde çalışmaya başladık. Bu ana şemanın nasıl düzenlendiğini Ömer Bey'e sorduğumda, şu şekilde bir açıklama yaptı. Ömer Bey'in babası Tahsildar olduğundan, (o devirde sülalede okuma yazma bilen tek kişi ) işi icabı Araklı'da kimin nerede, hangi arazide oturduğunu bilmek zorunda olduğunu ve bu nedenle karmaşık arazi ve aile yapısını çözebilmek için küçük küçük notlar tuttuğunu, babası ölünce de bu notları düzenleyerek İsmail Çebi'ler soyunun ana şemasını çıkarttığını söyledi.
Ben bu çalışmanın bir kopyasını çıkartarak soyağacına, ana iskeletin daha sonraki kuşakları için devam etmeye başladım Bu konuda görüştüğüm tüm akrabalarım canla başla bana yardımcı olmaya çalıştılar.
Sülalemizin geçmişi ile ilgili çeşitli görüşler ortaya atılmaktadır. Sırasıyla bu konuları inceleyecek olursak;
1-Prof. Dr. Y. Nurettin İsmailçelebioğlu’nun yapmış olduğu araştırmaya göre Çebilerle ilgili en eski bilgi şu şekildedir. En başta İsmail Çelebi (veya Çebi) isimli kişi bulunmaktadır. İsmailçebi'ler soyunun atası olarak kabul edilen bu kişi, Konya'dan Rize'nin Hemşin İlçesi Cimil köyü’ne gelmiş burada bir müddet kalmış ve 3 çocuğu olmuştur (buraya çocukları ile de gelmiş olabilir). Çocuklarından biri Ayvaz Hüseyin (mezarının Sürmene’de Berdoz Köyünde bulunduğu), diğeri Kel Ali (mezarının Ünye’de), bir diğeri de Kumbasar (mezarı Rize’de) dır. Kumbasarlar halen Rize'nin Çamlıhemşin İlçesinde yaşamaktadırlar. Çebilerin yaşadığı bu tarihler yaklaşık 1650 yıllarına denk gelmektedir. Bu bilgiler daha sonra elde ettiğimiz bilgilerin yanında sönük kalmaktadır. Aşağıdaki açıklamalardan köklerimizin çok daha derinlere gittiği görülecektir.
Zonguldak'ta tesadüfen karşılaşıp sohbet ettiğim meşhur Kalp Doktoru Profesör Dr. Abidin Kumbasar’da, aynı şekilde Çebiler'le akrabalık ilişkisinin olduğunu bildiğini fakat detayı hakkında bilgi sahibi olmadığını söylemiştir. O devirlerde eski mezarlarda yazılı taş olmadığından bu efsanenin doğruluğunu teyit edecek bir belge bulamıyoruz. Ancak, elimizdeki bilgilerden yola çıkarak ana şemadan görüldüğü gibi İsmail Çebi’nin tahminen 1600-1650 yılları arasında yaşamış olabileceğini söyleyebiliriz.
Ayvaz Hüseyin’in çocuklarının da İsmail Ağa (D.T. bilinmiyor. Ö.T. 1783), Ferhat Ağa ve Kara Ali Ağa (D.T.1694, Ö.T. 1782) olduğu görülmektedir. Kara Ali Ağa’nın Osmanlı döneminde o yörede 24 köyün ağası olduğu ve kendisine Padişah tarafından bir kürk hediye edildiği de rivayet edilmektedir.
2- Sovyetler Birliği’nde Karadeniz Kıyısına yakın Sudak Kazası’na bağlı Urajaynik Köyünde de çok kalabalık bir Çebi Sülalesinin yaşadığını öğrenmiş bulunuyoruz. Ağabeyim Hüseyin Çebi, 1998 yılında bu köye giderek halen bu köyde yaşayan ve yine Mustafa Çebi’nin oğlu Hüseyin Çebi oğlu 1916 doğumlu Ahmet Çebi’nin (eşi Wüsemma Çebi) oğulları Hasan Çebi, Hüseyin Çebi ve kızı Esma Çebi ile de görüşmüş ve bu görüşmeyi kamera ile videoya da kaydetmiştir. Burada yaşayan Ahmet Çebi’nin verdiği bilgilerden; 18 Mayıs 1944’de II. Dünya savaşı sırasında Sudak Kazası’na bağlı Ayseres Köyü’nde (Skodoski’ye 320 km. ve Karadeniz’e 20 km.) yaşayan Çebilerin, Devlet Başkanı Stalin’in talimatıyla bir kısmının Sibirya’ya diğer bir kısmının önce Özbekistan/Semerkant’a, oradan Rusya’da Kresnoda’ya daha sonra Kırım/Kuban’a sürgüne gönderildikleri, Gorbaçov döneminde çıkan ve halkların kendi köylerine dönebilmesiyle ilgili yasadan yararlanarak 1989 yılında- aradan 45 yıl geçtikten sonra- kendi köylerine dönebildikleri, fakat kendi köylerine Rusların yerleştirilmelerinden dolayı Urajaynik Köyü’ne iskan edildikleri öğrenilmiştir. Buradaki akrabalardan edindiğimiz bilgilerden Çebilerin 350 yıldan daha uzun zamandan beri bu köyde yaşadıkları ve daha öncesine ait bir bilgi bulunamamıştır.
3-Ünlü romancımız Yaşar Kemal, Binboğalar Efsanesi isimli kitabının 40. sayfasında Çebi obasından bahsetmektedir. Bu konunun detayını Yaşar Kemal’in daha sonraki kitabından öğreniyoruz. ( Yaşar Kemal kendisini anlatıyor, Alain Bosguet ile görüşmeler Yapı Kredi Yayınları 1990 s. 150) “Osmanlı çağında 1865 başkaldırısından sonra olacak, aşiret koşulları değişip de yerleşmek için can attıkları günlerde olacak Çebi Aşireti ustası bir kılıç yapıp padişaha götürüyor. Padişah da bu güzel kılıcı o kadar beğeniyor ki o aşirete Aydın ovasını veriyor. Bu olay doğru yada yanlış aşirette biliniyor. Üstelik Çebi Aşireti demircisi kökten sürme bir usta değil, daldan eğme, yani çıraklıktan yetişme, kutsallığı olmayan bir kimsedir. Haydar ustaysa kökten sürme” gibi. Aydın ovasında da Osmanlı döneminde Çebiler’in varlığından haberdar oluyoruz. Daha önceki bilgilerimizden bu obanın bizim soyumuzla bir ilgisi olup olmadığını bilemiyorduk ama yeni öğrendiğimiz bilgilerden bu olasılığın kuvvetli olduğu anlaşılmaktadır. Burada Yaşar Kemal Çebilerin ustası Rüstem Ustanın kökten sürme olmadığını söylüyor. Burada yanıldığını şu andaki bilgilerimizden anlayabiliriz. Orta Asya steplerinde ilk I. Hakanlık döneminde ilk Türk Hanı Bumin Han, Ju-jan hanı Anahun!a elçi göndererek kızıyla evlenmek istediğini söylüyor. Han, Bumin-han’ın talebini reddettiği gibi “sen benim dökümcümsün, bana karşı böyle bir isteğe nasıl cüret edersin “diyerek-o dönemde Türkler Ju-Janlara demir dökerlermiş- kızgınlığını ifade ediyor. Bumin Han 552 yılının kışında Ju-Janlarla savaşarak onları yenerek ağır bir mağlubiyete uğratıyor. Anahun bu yenilgiyi hazmedemeyerek intihar ediyor. Bumin Han İl han unvanını alıyor ve 552 yılında ölüyor. (L. N. Gumilev, Eski Türkler s. 44 Selenge yayınları 2002) Çebilerin atası Çebi han’ın da Bumin han’ın torunlarından Kat-İl han döneminde yaşadığını öğreniyoruz. Atalarımızın, demir-çelik ve dökümcülük konusunda ne kadar deneyimli olduklarını da bu bilgilerden anlıyoruz.
Dr. Çakıroğlu’nun listesinde; Batı Anadolu’daki Yörük Oymaklarına dair 30.sıradaki Çebni (Çebi) Oymağının (XIX. Yüzyılın II. Yarısında) önemli bir oymak olduğu ve Aydın Vilayeti’nin her tarafına yayıldığı yazılmaktadır. (Prof. Dr. Faruk SÜMER, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy teşkilatları-Destanları Türk Dünya Araştırmaları Vakfı İstanbul 1999 s.437).
4-Zonguldak’ta görev yapan Savcı Yardımcısı Nadir Üçüncüoğlu’nun verdiği şu bilgilerin de araştırılması gerekiyor. Nadir Bey’le yapmış olduğumuz sohbette; Nadir bey Çebilerin atasıyla kendi atalarının Trabzon’un fethinde rol oynadıklarını söylemiştir. Fatih Sultan Mehmet, Trabzon’u fethetmek için önce Pontus İmparatorluğu şehrine(Trabzon’a), güvenilir iki uç beyini göndermiştir. Bu iki kişiden biri Çebi, diğeri de Üçüncü’dür. Bu iki uç beyi kale içinde gözlem ve araştırma yaparak kalenin zayıf yönlerini gösteren bir rapor hazırlamışlardır.Fatih Sultan Mehmet’in emrindeki kuvvetlerden Hersekzade Ahmet Paşa, kumandasındaki baltacılar ve kazmacılar vasıtası ile açılan yollardan sahile inerken bu grup muhtemelen Taşköprü’den ayrılıp halen soyumuzun yaşadığı Karadere (Araklı) vadisinden-halen Çebiler’in yaşadığı ve sahip olduğu yöre- sahile inmiştir. (Sürmene s.127 Sürmene Belediyesi Kültür Yayınları 1990) Bu uç beylerinin hazırlamış olduğu raporlara göre kaleye saldırılmış ve Trabzon 15 Ağustos 1461’de fethedilmiştir. Nadir bey’in verdiği bilgilere göre bu olay Osmanlı Arşivlerinde anlatılmakta olup kendisi de bizzat babasıyla Osmanlı arşivlerine girerek bu konuyu incelemiştir. Çünkü Trabzon Orduevi’nin yeri, Trabzonun fethinde göstermiş olduğu yararlılıklardan dolayı Ömer Üçüncüoğlu’na verilmiştir. Çebiler’e de yazlık ve kışlık yerler verilmiştir. (Bu konu yazar Yaşar Kemal’in Binboğalar Efsanesi romanında anlattığı olayla örtüşüyor.) Üçüncüoğullarıyla Çebilerin tarih sahnesindeki yakınlaşması da bu şekilde meydana gelmiştir. Üçüncüoğulları halen Gümüşhane İli’ne bağlı Torul İlçesi’nde yaşamaktadırlar.
5- Ünlü Türk Tarihçisi Prof. Dr. Faruk Sümer, Çapa Diş Hekimliği Genel Sekreteri Namık Çebi’ye kendi el yazısıyla yazmış olduğu yazısında-Namık Çebi bu yazıyı çerçeveletip duvarına asmıştır-Çebiler’in atalarının ünlü Oğuz Boylarından Çebni Boyu olduğunu ifade etmiştir. Zaten Çebiler’in yaşam kültürü, yaşadıkları yöreler, savaşçı ve atak karakterine bakılırsa bu dayanağın doğru olduğu görülür. Burada Prof. Dr. Faruk Sümer’in, Oğuzlar (Türkmenler) Tarihleri-Boy teşkilatları-Destanları isimli kitabındaki Çebnileri, Çebi olarak düzelttiğimizde soyumuzun derin tarihi de ortaya çıkmaktadır.
Çebi niçin Çebni olarak çevrilmiş ? Orta Asya dillerinin çevirisi çok zor bir çeviri dilidir. Yabancı tarihçiler bu konuda daha hassas davranmaktadırlar. Örneğin Sovyet yazar Lev Gumilev Orta Asya Türk Tarihi konusunda Dünya’da bir otorite olarak kabul edilmektedir ki kitabında Çebi-Han’ı tam olarak tercüme etmiştir. Çebiler, Anadolu’nun bir Türk yurdu haline gelmesinde en mühim rolü oynamışlardır. Yukarı Kelkit boylarından, Bursa ve Kocaeli’ne kadar geniş bir sahada yayılmışlardır.
XIII. yy.ın ikinci yarısının ortalarında kalabalık bir Çebi grubunun Sinop yöresinde yaşadığı görülmektedir. Çebiler, 1277 yılında bölgedeki karışıklıklardan yararlanarak Sinop’u almak için kadırgalarla Sinop’a gelen Trabzon Rum İmparatoruna karşı şehri başarı ile müdafaa edip geri dönmeye mecbur bırakmışlardır. İmparator II. John zamanında (1280-1297) Ünye (Halibiya) yöresini ele geçiren Türklerin Sinop Çebileri olabileceği düşünülmektedir. 16 Ağustos 1297’de Limnia’da (Çarşamba Bölgesi) ölen Trabzon Kralı Kaloionnes Kommenos zamanında Çebiler Ünye bölgesini zaptetmiş, bölgenin dağlık kesiminde yer alan otlaklar ve bol yaylalar kısa sürede Çebiler tarafından işgal edilmiştir. Bölgeyi işgal eden Türkmenlerin lideri Bayram Bey idi.
1313 yıllarında Çebilerden olduğu tahmin edilen Bayram bey ile buyruğundaki Çebiler kurulmuş bir pazarı ele geçirmişlerdir. Ordu Vilayeti’ni fetih eden ve orada beylik kuran Bayram Bey’in (Bayramlı Beyliği) 1322 yılında çok sayıda askerle Palaio Matzuka’ya (Hamsi Köy) kadar geldiği ve ağır kayıplar vererek geri döndüğü bildirilmiştir. Osmanlı Tapu tahrir defterlerinde Ordu Bölgesi “Kaza-ı Bayramlu” olarak kaydedilmiştir. (Sürmene, Sürmene Belediyesi Kültür Yayınları s.104 1999)
|